Prof Dr. İNAÇ , ABD´DE İSLAMOFOBİ’YAYI ANLATTI
Dumlupınar Üniversitesi İİBF Dekanı Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, New York’taki Türk toplumunun önde gelenleri tarafından kurulan TACS’ta bir konferans verdi Başkanlığını Murat Berk’in yürüttüğü ve Amerika’da yaşayan Türk işadamları, bürokratları, medya mensupları ve fikir adamlarını çatısı altında toplayan TACS (Turkish-AmericanCulturalSociety /Türk-Amerikan Kültür Topluluğu) bu ayki konusunu ‘İslamofobi’ye ayırdı. Avrupa ve Amerika’daki Türk toplumlarının sosyo-politik problemleri üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınan sosyolog, siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, programın onur konuğuydu. Prof. Dr. İnaç, son on yılda çokça gündemimize taşınan ve kısaca İslam’ın yayılmasından ve Müslümanların varlığından duyulan korku anlamına gelen İslamofobi olgusunun tarihsel, felsefi, sosyolojik ve kültürel bir arkaplanı olduğundan hareketle şu başlıkların altını çizdi: “Avrupa kimliğini tanımlarken daima bir ötekiye ihtiyaç duymuş ve son beş yüzyıllık Avrupa tarihine baktığımızda bu ötekiyi hep maalesef ki İslam ve Müslümanlar teşkil etmiştir. Öyle ki Rönesans, Reformasyon, modernleşme, Aydınlanma ve hümanizm gibi tarihsel tecrübeleri yaşayan Batılılar, bir noktadan sonra kibirli ve dışlayıcı bir zihni altyapıyla sömürgecilik arayışlarına girmeye ve Doğu’ya Oryantalist bir gözle bakmaya başladılar. Doğu’nun inancı, felsefesi ve tarihi hızla kötülenmeye başlandı. Her kötülük Doğu toplumlarına ve İslam’a hamledildi. Hâlbuki on altıncı yüzyılda Doğu’da güçlü bir Türk İmparatorluğu olmasaydı ve Akdeniz Müslüman bir Türk gölü haline getirilmeseydi Batı’nın daha Batıyı ele geçirerek medeniyet kurması ve kendi içinde kenetlenerek bir Avrupa kimliği yaratması asla mümkün olmayacaktı. Bu dönemlerde çok dinli, çok dilli, çok etnili bir sosyolojik yapıyı barış içerisinde yaşatan bir Osmanlı medeniyeti olmasına rağmen, Batı çok kültürlüğü hayata geçirmeyi hiçbir zaman başaramadı. Farklı kültürlerin farklılıklarını yitirmeden bir arada, yan yana ve içiçe yaşama pratiği demek olan çok kültürlük sadece İslam’ın engin hoşgörü havzasında neşvü nema bulabildi. 1960’larda Türk işçilerinin çalışmak üzere gittiği Almanya’da başlayan çok kültürlülük denemesi hep asimilasyonpolitikalarıyla malul kaldı ve hiçbir zaman gerçek bir entegrasyona dönüşemedi. Nitekim islamofobi olgusu da ilk defa literatüre Birinci Körfez Savaşıyla girdi ve 11 Eylül 2001 terörist saldırıyla dünya gündemine oturdu. 2003 yılında Amerika’nın Irak ve Afganistan’ı işgaliyle birlikte yaşanan sistematik katliam ve ölümler her iki medeniyeti birbirinden radikal bir biçimde ayırdı. Medeniyetler Çatışması tezlerinin hâkimiyet kazandığı bu dönemde Amerika Şiileri destekleyerek Sünnileri Irak’ta şiddete açık hale getirdi. Sözünü ettiğimiz bu kimliğe dayalı ve mezhepçi Amerikan politikaları İŞİD ya da DAİŞ olarak adlandırılan terör örgütünün oluşmasına uygun bir zemin hazırladı. Bugün bu yanlış politikaların olumsuz yansımalarının Batı’ya bumerang gibi döndüğüne ve Avrupa başkentlerini bir bir vurduğuna şahit olmaktayız. Ne var ki bu terör olaylarından en çok Müslümanlar zarara görmekte ve barış anlamına gelen İslam’la terör özdeşleştirilmeye çalışılmaktadır” Son kısmında Dumlupınar Üniversitesi öğretim görevlisi Ahmet Özkan da “Türk Dış Politikasının Amerikan Kamuoyuna Yansımaları” başlığını taşıyan projesi kapsamında Amerika’da yaptığı saha çalışmasının bulgularını paylaştığı konferans, Amerika’da yaşayan ve TACS kapsamında başarılı projelere imza atan Türk müteşebbislerle fikir teatisiyle ve birlikte barış içerisinde yaşama temennisiyle son budu.
haber yenikutahya.com/