7.GÜN – GEÇMİŞİ ANMAK Esat ANIK
İnsan bazen hiç düşünmese bile, maziden izleri hatırlıyor. Hüzünle karışık buruk bir özlem duyuyor içinde.
Bazen bir konuşma sırasında çıkıp geliyor anılar, bazen bir film izlerken, bazen rüyalarda sesleniyor bizlere. Çocuk olduğumuz için midir, yoksa gerçekten o günler çok mu güzeldir bilinmez amma; bildiğim, o günleri anarken içimizin kıpır kıpır olduğudur.
Şehrin merkezindeydi evimiz. Karagöz Paşa Camii civarında. Şimdi modern binalar var yerinde. İşte o mahallede büyüdüm. Eski, ahşap, küçük bir evimiz vardı. Selam verecek gibi öne eğik dururdu. Daracık bir evdi. Sadece önce bir pencere sokağa bakardı. İkinci katın camından elimi uzatır simit alırdım, bu kadar alçaktı penceresi. İşte o pencerenin önünde, babamın komşu marangozda yaptırdığı küçük bir rahle üzerinde yapardım derslerimi. Babam da o rahlede okurdu Mushaf’ı. Çayımızı o pencere önünde içerdik. Yağmurdan kaçanları o pencereden izlerdik sıcak odamızdan… O pencere her şeyimizdi… Sokağa bakan tek pencere vardı zaten. Dış dünyaya oradan açılırdık…
Babaannemin arkadaşlarıyla nane-limon içişini hatırlarım. Babamın bir orta kahve eşliğinde cıgarasını tüttürüşünü… Yahut; annemin, babamı perdeler arkasından işten dönüşünü beklediğini hatırlarım.
O alçak pencere önünden sıra sıra develer geçerdi bazen. Sonra da Ahırardı ya da Musalla’da deve güreşlerini seyre giderdik. Ayıcılar gelirdi şehrimize sık sık. Def eşliğinde oynardı ayılar burunlarında halka… Zincirin diğer ucu “ayıcı” da… Bir de değneği tabii… “Hamamda kadınlar nasıl bayılır?” yaptırırlar, herkes kahkaha ile izleri. Sonra “pamuk eller cebe!”
Bazen de uzun bacaklarıyla cambazlar geçerdi. Hem merak eder, hem korkardım. Bayram yeri de Ahırardı denilen yerdeydi o zamanlar. Şimdi Maltepe Parkı’nın olduğu yerler. Eski tahta salıncaklara binerdik çığlıklar atarak. Ya da ip cambazlarını veya motor cambazlarını seyrederdik. Tüm bayram harçlığımızı bırakırdık buralarda…
Sahi! Şimdiki çocuklar bayram paralarını nerede harcıyorlar acaba? İçlerinden kaçı deve güreşi (hatta deve) görmüş olabilir? Kaçı bizim kadar mutludur dersiniz? Veya kaçınız hatırladınız o günleri?
Ne derler? “Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer.”
Öyle değil mi?
Esat ANIK